6 Kasım 2017 Pazartesi

Yaktın beni Youtube!

Sevgili günlüğüm,

2008'den beri bir kanalım vardı yılda bir video koysamda 3000 abonem ve yüzbinlerce izlenen videolarım vardı. Para da kazanıyordum 2015'ten beri. Sanırım lanet olasıca bir şarkının lanet olasıca telif hakkından dolayı sonsuzluğa kapandı. Anlat anlat bitiremem verilen emeği ve zamanı. 2008'den bu yana yaklaşık 10 yıl az mı sanki! 10 yaşında ergenliğe girmek olan bir çocuğun yaşı!

Hadi hepsini geçelim, o hesapta onlarca oynatma listesi oluşturmuş ve en favori şarkı ve videolarımı koymuştum... Hepsi bir çırpıda siliniverdi. Okul yollarınca, otobüslerde, metrolarda, trenlerde, yollarda, çimenlerde.. aylarca, yıllarca biriktirdiğim şarkılar bir çırpıda gidiverdi.

Bana geri verirler mi vermezler mi orası meçhul ama iki şey söylemek istiyorum. Bir buraya 2 yıldan fazladır birşey yazmadım (meşgul olduğumdan değil ama zamanım olduğunda başka işlerle uğraştığımdan) ama artık gereken zamanı ve sevgiyi vermem gerektiğini düşünüyorum. İkincisi ben sanatçı ve üretken ruhlu bir insanım ve Youtube'da yaptığım güzel videolar gibi İnstagramda da harika fotoğraflarım var hiçbirini silmeye bile kıyamadığım ve çok emek harcadığım İnstagramda malum birçok hesabı dilediği gibi siliyor vesaire.. Buraya da emek harcayıp güzel bişeyler orataya çıkartırsam yine içimde aynı sorun ve güvensizlik olacak "ya instagram ve burası da hiç yok yere bir çırpıda emeklerimi hiçe sayıp öylesine kapatıverirse hesaplarımı". Bilemedim.

Oysa malum dev sitelerde ne biçim hesaplar var. Ya erotik içerikli ya şiddet ya küfürlü ve daha birçok  örneği ama bir tek bizim başımıza geliyor!

Fazla uzatmadan.. 

13 Eylül 2015 Pazar

Okan bayülgeni seviyorum

  O beni seviyor mu bilmem ama acayip seviyorum adamı. Zaten hep böyle çirkin, boğazına balgam takılmış, ufacık tefecik insanları seviyor değilim ama bunları sevmek için bu nedenler yeterli. Yeterli çünkü aşırı güzel/yakışıklı, tatlı sesli, boylu poslu birinin nesini seveyim? Ya da niye seveyim? Adamda/kadında zaten yok yok bir de ben severek poposunu kaldırdatap katkıda mı bulunayım ne yapayım?! Düşüncesindeyim tabi bu tarif biraz tuhaf oldu ama hissettiklerini insan tam olarak dökemiyor yazılara.
   Efendim benim bu adamı çok sevmemin nedeni bir kere gamsız ve sivri dilli, kodummu koyar :) triplerinde. Acımasız bir adam, kafası fesatlara çalışır her ne kadar itiraz etse de, karanlık bir adam yani hep bardağın boşunu görüyor, kendisini de çok fazla sevmeyen biri.. Bu uzar gider.. Peki mal mıyım? Neden seviyorum bu özellikleri?

Bu adam mesleğinde olduğu gibi kişiliğinde de çok yönlü birisi, bu adam aynı zamanda şefkat dolu, aynı zamanda duygusal, bu adam saygılı ve dürüst, bu adam korkusuz yani cesur, kendini üstün görmemesinden olsa gerek takıldığı tipler mükemmel değil sıradan veya çok sıradanlar ama okan onlara değer veriyor bu da onun demokratik olduğunu gösteriyor, kadınlara verdiği değeri de unutmamak lazım (her ne kadar ben değer veriyorum edalarındaki insanlara güvenmek zor olsa da) ben inanmakta hiç zorlanmadım çünkü çok düşünüp ve hissetmeyen bir insan bu kadar güzel anlatamaz ve tanıyamaz kadınları, bu adam yakışıklı olmadığı kadar karizmatik! Sesinden midir? Bakışı mı? Haylaz mimikleri mi?, peki bu adamı neyle tanıdık? E sunduğu komedi programlarıyla her ne kadar gülmekten çok ilginç şeyler öğrenmeye ve onun bakışla görüşüyle de medya arkasını veya olayları diüşünmek için takip etsem de komik ve tiz bir beyne sahip olduğunu herkes biliyor.. Aslında bu kadar şeyi söyledim ama hepsi birbirleriyle çok bağlantılı şimdi bir de alçakgönüllü diyeceğim ama gerek kalmadı söylemeye.

   Bu sevgiyi özellikle okana karşı beslememin sebebi sadece okan değil, kendi duygularım. Yani bir filmi, şeyi, insanı, ele alayım.. Acayip soğuk, sert ve itici herhangi bir şey sonra gizlice veya dayanamayarak yumuşayınca, ve böyle kişiliğe/özelliğe sahip olduğunu görünce mesela filmde diyelim ben başlıyorum hüngür hüngür ağlamaya (ota boka ağlamam) ee haliyle okan bunun canlı örneği. Demek ki ben bu kişiliği seviyormuşum.

   Neden işlerimin arasında kalkıp Okanı anlatıyorum? Son günlerde Youtube'dan hep izliyorum videolarını (medya arkası, konuklarla komik diyalogları) e bugün kendimi röportajında falan buldum Hülya avşar ile (o da ayrı bir kişilik, aynen dobra dobra ama duygusal yanı pek yok ama o da düzgün bir insan olduğundan aksini gösteriyor), e haliyle özel hayattaki düşüncelerini de çok sevdim, öğretmen olsa ondan çok şey öğrenirdim.. Mesela ne dedi bir videoda? "Sanatçılar kendileriyle hep kavga ederler" sanatçı dediği işte duygu yüklü, ve bu duyguları müziğe veya resime yansıtanlar. Benim de psikoloğum bunu demişti! Şiddetle inanıyorum bu lafa, bir sanat ortaya çıkarırken kendimizi çok hırpalıyor veya kendimizi hırpalarken sanat ortaya çıkıyor (ayrılmaz ikili)

Not: ben bugün tekrar emin oldum psikolog olmak isteyeceğime (psikyatristin de paraları ceplere zarar)

Eğer bu yazımı okana dokunmuş, hissetmiş, yakından görmüş biri okuyorsa o şans bana da gelsin diyorum, eğer kendisi de denk gelmişse artık hayatım anlam kazanır demektir,

4 Eylül 2015 Cuma

Benim adim AYLAN KURDI

benim adım aylan.

2 yaşındaydım henüz, aslında şu kısacık ömrümü yıllarla değil günlerle ifade etmeliyim, 720 gün…

720 gün önce doğdum, sebebini bilmediğim, hiçbir zaman bilemeyeceğim ve bilmek istemediğim bir savaşın ortasında.

cansız bedenim bodrum sahiline vurduğunda, sanki masum masum uyuyormuşçasına uzandığım bodrum sahillerinde gördünüz beni.

hani ayaklarımdaki küçücük pabuçlarımın bile durduğu o görüntüde.

hani o geceliğine 500 lira verip çocuklarınıza bol bol animasyonlu, eğlenceli günleri yaşattığınız 5 yıldızlı otellerin olduğu bodrum.

ben hiç kumsallarda oynayamadım biliyor musunuz? kumdan kaleler yapamadım, annem pipimi açıp denize sokamadı beni, ayaklarımdaki kumu yıkayamadı.

yaşıtlarım elinde dondurma ile cici cici mama sandalyelerinin üzerinde şımarıklık yapıyormuş annesine babasına o otellerde.

ben hiç dondurma yiyemedim biliyor musunuz, hiç şımarıklık yapamadım anneme babama.

bazılarınız bana “bebek” derken bazılarınız “çocuk” diyor, ben de bilmiyorum aslında ne olduğumu, ama ne olmadığımı çok iyi biliyorum. ikisi de değilim. çünkü benim kısacık 720 günlük hayatım korku, acı, açlık, gözyaşı ve büyüklerimin ölüm dediği şeyle geçti.

sahi nedir ölüm biliyor musunuz? ben bilmiyorum, herhalde ciğerlerime ege denizinin bol tuzlu suyu dolarken hissettiğim yanma hissidir ölüm.

dün oyun oynadığım arkadaşım; bugün evinin altında kaldığında diyorlardı “öldü” diye ama ben anlamıyordum.
nasıl anlayayım ki, ben daha 720 günlüğüm.

yaşıtlarımın popoları pişik yapmasın diye en pahalı bezlerle bezlenirken, çeşit çeşit pahalı kremler sürülürken popolarına, benim pişik olacak kadar hiç karnım doymadı ki…

annem hiç sallayamadı beni parkta salıncakta.

parkımız olmadı ki hiç, hepsi bomba dedikleri şeyle yıkılmıştı.

sizin anneniz size bir şeyin arkasına geçip “cööö” yaparmış sizi güldürmek için, benim annem üstümüzde uçan ve çok gürültü çıkaran uçak dedikleri şey geçtiği anda yatağımızın altına sokuyordu beni.

yatak dediysem öyle allı pullu bişey değil, iki demir parçası bir kumaş parçası.

hiç yumuşak yatağım olmadı benim biliyor musunuz, yatağım bile olmadı.

hani etrafı güzel güzel oyuncaklarla dolu beşikler var ya.

bebek telsizi olmadı yanımda, gazım olduğu için ağladığımda annemin koşarak yanıma gelmesini sağlayacak.

doğum günü partisi de yapılmadı bana hiç, sahi ben ne zaman doğmuştum ki?

doğduğum odanın kapısına “hoş geldin bebek” yazılmamıştı. doğduğum için annemi babamı ziyarete gelenlere çikolata dağıtılamamıştı.

sünnetim de olmayacak artık, “işte şimdi gerçek erkek oldun” diyemeyecekler bana.

cici cici kıyafetlerle gezdiremeyecekler beni.

elini öptüğüm büyüklerimden harçlık alamayacağım.

benim adım aylan.

720 günlük ömrüme neler sığdı bir bilseniz.

büyüklerimin umuda yolculuk dediği bir bot üzerinde sona erdi hayatım.

ömrüm çok kısa belki ama yaşadıklarım size bile ağır gelecek kadar büyük.

hani siz çocuklarınıza sorarsınız ya, “beni ne kadar seviyorsun” diye, cevap olarak da eller açılarak “bu kadaaaaar” denir.

işte ondan daha çok benim yaşadıklarım.

siz bakmayın öyle mışıl mışıl uyuyor gibi yüzükoyun yattığıma bodrum sahillerinde.

öldüm ben öldüm.

annem babam tutamadı ellerimden ciğerlerime su dolarken.

yapayalnız öldüm, çırpınarak.

kolumda kolluk, belimde simit yoktu ölürken.

simsiyah bir su içinde bitti kısacık ömrüm.

sizi bilmem ama ben şimdi cennetteyim.

hem burda ne kadar da çok arkadaşım varmış…

hepsi de doğduğum yerden, hepsi de aynı durumdaymış.

yarın birgün gelirseniz yanıma, görüşürüz belki cennette.

kumdan kaleleri burda yaparız, dondurmayı burda damlatırız üstümüze birlikte.

hem burda istediğin herşey varmış, “ölüm” ise yokmuş…

benim adım aylan.

23 Temmuz 2015 Perşembe

I'm Sorry I Love You - Askin En Aci Hali - -Mianhada saranghanda

Dostlar,
Up uzun hatta ipek yolu kadar uzun bir zamandan sonra beni bu bloğa tekrar yönlendiren bir sey varsa bu da cok önemli demektir. Dun son bölumunu izlemiş bulunduğum bu eski, sarap gibi (I'm sorry I love you) dizisnden söz ediyorum. Nerden başlasam ki anlatmaya? olur ya dolu cok fazla biseyler bir delikten dusurulunce düşmezler ya, aynen öyle.. simdi nereden başlasam bilmiyorum, tikandi tum kelimeler ve cümleler. Bir dizi bu kadar mi inanilmaz olur? Bir dizi izlerken bu kadar mi acita acita aglatir sulu gözlü olmayan bir insani bile? Bu dizi bu kadar mi aska inanci kalmayan bir insani inancli kilar? Bir dizi ne kadar kalbinin üzerine bir tas dusmus gibi hissettirir? hangi dizi aglatirken az daha bogacakmis, az daha öldürecekmiş gibi hissettirir? Hangi dizi izldikten sonra ruyanizda, sabah uyanirken, günler geçerken bile akliniza gelir ve uzer? hangi dizi herkese anlatma isteği uyandırır?

Cok severim Kore dizilerini hem de cok.. Severim cunku asklari masumdur, severim cunku kaba gözüken kişiliklerin altindan hep en narin ve nazik biri cikar, severim cunku konusmalari ve kulturleri çekici geliyor bana, severim cunku hayal güçleri cok anlamli geliyor.. Simdi izlediğim ve içimde harika duygular birakmis diğer dizilere haksizlik etmek istemiyorum, onlar bambaşka ve sonu hep iyi bitenlerdi her ne kadar inanilmaz acilar yasanmis olsa bile. Ama en acimasiz, en korkunç, en dayanilmaz ama ayni zamanda mükemmel bir eser varsa bu korelilerin elinden cikma,bu da bu dizidir.

Daha yeni Lee Min Ho'nun bende iz birakan harika bir dizisini bitirmişim ve yine Kore dizisine susamiscasina rastgele bir dizi seçtim 'Im Sorry I Love You' .. izliyorum izliyorum yok arkadaş bu dizi ne o kadar eğlenceli ne de duygusal hatta biraz da boğuyor sanki, dedim kendi kendime. Kore saygımdan dolayi izlemeye devam ettim birkaç bölum, hersey yerine oturdu. Hala tik yok. Son 5-6 bölumu zaten beni etkisinde birakmaya basladi yavaş yavas. Bir acidir, bir gözyasidir almis basini gidiyor! Bildiginiz inliyorum. Megersem nasil bir yetenekse bunlardaki (gerek senaryo ve oyunculuk) taa ilk bölümünden beri sinsice beni son bölümlerine doğru ağlatmaya hazirlamislar.

Kesinlikle yetenek  ve hayalgucu isi, kesinlikle insan psikolojisini bilme isi, kesinlikle bu profesyonelliktir. Ilk izlediğimde zaten binbir önyargıyla izledim, zaten 2004 senesindeki bir diziden ne beklenir düşüncesiyle?! buna rağmen beni bu kadar tesirde birakmissa bir SEY ona sapka değil sapkadan tavsan cikaririm.

Ben izlenimlerimi en az bu kadar uzun yazmisken simdi de konusunu mu yazayim yani? Yooh öyle bisey, anlatılmaz sadece izlenir. Simdi benim yazdiklarimdan cesaret bulup sevgilinizden de yeni ayrilmissaniz izleyipte aglamayacaksaniz belki,bu sizin sorununuz :D bence simdi kaydedin bu diziyi bir yere, iyice unutun ve bir anda izleyince umarim ayni duygulari yasarsiniz eger kalbiniz dayaniyorsa.

Bu arada dizi bir o kadar huzunlu kilan başka birsey de başrol oyuncusu erkeğin o huzunlu bakislari, uzun uzun sususlari, sevdiği kizla beraber konuşmadan saatlerce oturuslari . . . :((

Eminim bu diziden aklinizdan asla cikmayacak, hatirladikca içiniz acıyacak cok anlamli replikler olacaktır. Ve eminim bu diziden sonra izlediğini diğer tum diziler gözünüze çocukça ve saçma gelecektir.





 
 

5 Nisan 2015 Pazar

Bu ne HIRCINLIK! bu ne SIDDET ve CELAL!

Not: Oncelikle Turkce olamayan yazi fontumdan dolayi uzgunum ama anlamaniz yeterli.

    
       Nasil bu konuya deginiyorum, banane, ne alaka, sirasi mi simdi, baska islerin mi yok gibi sozler geciyor aklimdan aslinda su anda ama kac gundur aklimda olan bir yaziydi bu. Nasil ve nerden baslasam bilemiyorum. Ama bastan anlatayim en iyisi; gecenlerde yine bugun gibi cizgifilm izliyordum ki izlemek icin iyi sebeplerim var. Soyle ki birbirlerinin yaptiklari ve basardiklari onca zahmetli seyleri bozuyorlar surekli ve surekli! (unlem isaretteki siddete bakin bi) Neyse efendim bozuyorlar bozmasina da ben soyle bi tepki bekliyorum heeeer defasinda ; naptin lan, cek git burdan, adamin asabini bozma, doverim bak, sumuklu, kafandan kivilcimlar cikartirim, bidaha burda oynadigini gormeyeyim.. Ciddi ciddi bunlardi ama gel gor ki; ah canim biraz daha uzaktan oynar misin? benim yaptigim pastayi birdaha bozmaman icin, ah canim pastayi bozdugun icin tesekkur ederim yine ama pekte uzaklasamadin anlasilan, birazcik daha mesafeli olur musun, ah canim ya sen cok tatlisin topun da cok tatli hep gelip pastayi bozuyorsunuz bak misafirlerde cikti geldi simdi su dagilmis pastayi toplamaliyim, gibi!! (bak iki unlem). Inanamiyorum! bende mi sorun var, cizgifilmde mi?! Cidden o anda kendimden o kadar utandim ki anlatilamaz. Cizgifilmde de abarti soz konusu ama nasil desem ki simdi tum beynimi, kalbimi, vucudumu kaplayan bir Hircinlik var kesinlikle.

    Hayatin boyunca film-dizi izle turlu turlu, gunde eeen az 2 saat gecir en fazla 10 saat gecir PC basinda, farkli insanlar gor, siddet ve katliamlar duy Haberlerden.. Insan nasil da kafayi siyirmaz? hepsi bunlar degildi aslinda tek basina Pc'yi acsan milyonlarca konu gelir suraya ama PC deyip gecelim. Cidden tamamen beni istila etmis bir hircinlik, huzursuzluk, hazircevaplik, negatiflik, siddet, sevgisizlik, tahammulsuzluk, sabirsizlik var. Nedenlerini boyle siraladim artik nesi eksik nesi fazla dusunemeyecegim inanki. Kaldi ki kendimi diger insanlardan daha cok sabirli, hosgorulu falan saniyorum (bence de oyle) artik burdan anlayabiliriz ki gercekten herkeste bir insansizlik var. Hosgoru, saygi, empati, affetme kalmamis! hem de hic! 

     Cidden su anda anlayabiliyorum arada insanlarin su elektronik esyalari kapatip, para pesini birakip, ic karartici insanlardan uzaklasip ailesiylele beraber sooyle upuzun, bol manzarali, bol sevgi dolu, bol eglenceyle dolu bir tatile cikmali. Buna tum Dunyanin ihtiyaci var ozellikle de Asyadaki ulkelerin. Simdi anliyorum Avrupalilarin niye bu kadar tatile ihtiyac duyduklarini!
 
    Herseyi bos gec biraz kendinize ceki duzen verin, negatifligi, onyargiyi, siddeti 1 gunluk kafanizdan atin. Ben de deneyecegim. Hoscakalin.
 
                                             Al herseyi bi kenara birakip su muzigi dinleyin

6 Mayıs 2014 Salı

Ölümden Korkmak

Biliyorum sizler de benim gibi kendinizi bildiniz bileli hep ölümden korkutulmuşsunuzdur. Fakat ölüm kaçınılmaz bir son iken korkmak niye? Şimdi saçmaladığımı düşünüyorsunuz fakat şöyle ki hep ölüm anı, kabir azabı, cehennem diye korkutulduk. Evet korkutulduk hemde çocuklar gibi.


Cehennemde o kadar azap edilmek için çok büyük bir günah işlemem gerekiyor değil mi? Peki başını örtmeyen ve sevap işlemeyenler neden cehenneme giriyor? 'Eğer bu nedenden dolayı sonsuza kadar acı çekeceksem bari daha kötü bir şeyler yapayım' diyen çıkmıyor mu sandınız? peki niçin korkutuluyoruz bu asılsız hayaller yüzünden?

Belki de şu anda cehennemdeyiz!? Belki ölsek cennete gireceğiz? belki filmlerdeki gibi bizleri bu dünyada tutmaya çalışan bir güç var. Hayır şimdi kalkıp bir pencereden kendinizi aşağıya atmayın, ben de yapmayacağım bunu. Fakat tüm iyi insanların avaz avaz bağırdığı bir şeyler var: BARIŞ, ÖZGÜRLÜK, MUTLULUK.

 Hazır bu dünyadayken kadınları ve çocukları dolaylı ve dolaysız yollardan kısıtlamak, öldürmek, savaşlar, nefretler, kin, intikam ve karanlık yerine çok mu zor barış?


Madem ki diyorsun 3 günlük dünya, sonrası ya cehennem ya cennet o zaman niçin uslu durup ölümü beklemiyorsun be akıllı? Bence bu dünyayı zorlaştıran ve hazır zorlaştırmışken daha da etki yaratmak için cehennemden dem vuran tam cehennemlik kimseler bunlar. Tek bir sözüm var umarım sonsuza kadar dünyada yaşarlar öyleleri çünkü kendi yarattıkları cehennemde pişsinler istiyorum. Al işte bir din oluşturdum! kim benimle günde 5 defa barış ve mutluluk resmi çizebilir? Fakat bizde cehennem yok. Sevgiler.

Ak bu da şarkınız:

5 Mayıs 2014 Pazartesi

BB krem maceram

Ne yazık ki maddi durumdan dolayı piyasaya çıkan her üründen neredeyse en son faydalanan kişi ben oluyorum ama yinede kullanmayan arkadaşlara BB krem maceramı anlatacağım. Efendim her yerde bas bas bağırıyorlar BB! BB! diye bir sürü marka bu kremi çıkardı(fark ettiyseniz krem diyorum fondöten değil) Daha önce bir kozmetik mağazasında çalışan biri olarak oradaki BB kremler 20 tl'den daha aşağıya değildi fiyatları bu yüzden A-101 mağazalarında 13 tl'ye sattıklarında ben hiç düşünmeden ilk defa almış bulundum Gargnier'in BB kremini ve buğday tenli olduğum için orta tonunu aldım.


 Memnun değilim diyemeyeceğim bu üründen çünkü kapatmam gereken kusurum yok ancak kapatıyor mu? hayır kapatıcı özelliği çok az sadece yüzümüzdeki renkleri eşitliyor bu yönünü sevdim.Zaten adı üstünde renkli nemlendirici o yüzden çok bir şey beklemeyin bu üründen. Ancak genç ve kusursuz cildi olan kişiler kullansa olur. Ben sadece yüzümü eşitlesin istiyorum. Fakat bir şikayetim olacak o da ben buğday tenliyim beyaz tenli olmadığım için orta tonunu aldım ama yüzüme sürdüğümde resmen melez gibi oluyorum (esmeri de geçtik). Ben açık tonunu alacaksam peki beyaz tenliler ne yapsın? Bu ürünün böyle kısıtlama ve yanıltıcı özelliği var boşu boşuna param da gitti şimdi sen gel de beyaz olanı al :/ o da çok beyaz olursa mecbur karıştıracağım her ikisini.
Deniz isimli vlogger ve sevimli bir insanın denemesi

Bir süre sonra:
Sevgili blog;
Ben bir kozmetik mağazıasına girdim ve bb krem sordum bana 'Magical' markasından var dediler. Testerlarını denedim ve en açık tonunu aldım (fiyat 7 tl) eve geldiğimde denedim bu tam benim tenime göre! İşte asıl şimdi aylar sonra BB kremin mucizesinden faydalanabiliyorum. Fakat yine de beyaz ve pembe tenli bayanlara çok üzülüyorum onlar için biçilmiş kaftan değil bu BB krem olayı, umarım CC veya daha çıkacak olan doğal görünümlü kremlerden fayda sağlayabilirler.

4 Mayıs 2014 Pazar

Sus ve hisset çığlıklarımı

'İnsan doymuş olduğu konularda konuşmaz bu yüzden bazıları sessizdir, bazıları ise aç olduğu halde konuş(a)maz bu da hayal kırıklığıdır' Sözünü bir yerden hatırlıyor musunuz? Hatırlayamazsınız çünkü ben uydurdum.


Bazıları o kadar yaşamıştır ki bazı duyguları, tecrübeleri veya insanları o yüzden lafı geçince yarasına tuz basılıyormuşcasına kaçıp kurtulmak ister, konuyu değiştirir veya sessiz kalır.Daha çok henüz yaşamadığı şeylerden konuşmak ister genellikle basit şeyler çünkü henüz yaşamadıkları vardır. Örneğin 'aaa bak gökkuşağı, Acaba hangi bölümü kazanırım, bisiklet binmeyi öğrendin mi, şu meyveler çıksa da yesek' gibi muhabbetler, daha çok masum, daha çok temiz.

  Peki hayal kırıklığı yaşayanlara ne demeli? hiç sordunuz mu neden bu kadar aç ve aynı zamanda tok gibisin? sormazdınız ama sormanızı ister. O aslında birçok şey ister veya isterdi ama olmadı. Evet çok şey yaşamak istedi. Küçükken Heidi çizgi filmndeki gibi bir manzarada yaşamak istedi, masum ama temiz veya şehirde ama normal evlerde de yaşamak istedi, arkadaşlarıyla doyasıya oynamak istedi veya arkadaşı olsun istedi, sevdiği karşı cinsle güzel bir iletişimi olsun istedi ama korktu ondan değil ama onlardan, resimler çizmek istedi ama boya alacak parası yoktu veya mekanı, ağlamak istedi ama hangi birine bilemedi, gülmek istedi ama kimse inanmadı, sarılmak istedi ama şefkat yoktu, yalnız kalmak istedi ama fırtınalar dinmiyordu, dondurma istedi ama sezonu kapanmıştı, uçmak istedi ama kanadı yoktu. İnan bana bunlar bir hiçti günde milyonlarca şey istedi ama istemekle kaldı. Amalar bitmek tükenmek bilmedi, hayallerinin ortasındaki noktalar uyandırdı durdu, o çok sevdiği yağmurdan kaçar oldu. Öyle bir dipsiz kuyuya düştü ki kımıldanmak bile imkansız gibiydi,  fakat aynı zamanda dünyalar onun olsa yine küsüp köşeye çekilecekti çünkü dili yanmıştı hayal kırıklıklarından.

O yüzden sorma bana neden konuşmuyorsun. Ben deli değilim sen kaçma yeter ki! gel yanımda dur öğren yalnızlığı, ilerde lazım olur.



Free Blog Templates