13 Eylül 2015 Pazar

Okan bayülgeni seviyorum

  O beni seviyor mu bilmem ama acayip seviyorum adamı. Zaten hep böyle çirkin, boğazına balgam takılmış, ufacık tefecik insanları seviyor değilim ama bunları sevmek için bu nedenler yeterli. Yeterli çünkü aşırı güzel/yakışıklı, tatlı sesli, boylu poslu birinin nesini seveyim? Ya da niye seveyim? Adamda/kadında zaten yok yok bir de ben severek poposunu kaldırdatap katkıda mı bulunayım ne yapayım?! Düşüncesindeyim tabi bu tarif biraz tuhaf oldu ama hissettiklerini insan tam olarak dökemiyor yazılara.
   Efendim benim bu adamı çok sevmemin nedeni bir kere gamsız ve sivri dilli, kodummu koyar :) triplerinde. Acımasız bir adam, kafası fesatlara çalışır her ne kadar itiraz etse de, karanlık bir adam yani hep bardağın boşunu görüyor, kendisini de çok fazla sevmeyen biri.. Bu uzar gider.. Peki mal mıyım? Neden seviyorum bu özellikleri?

Bu adam mesleğinde olduğu gibi kişiliğinde de çok yönlü birisi, bu adam aynı zamanda şefkat dolu, aynı zamanda duygusal, bu adam saygılı ve dürüst, bu adam korkusuz yani cesur, kendini üstün görmemesinden olsa gerek takıldığı tipler mükemmel değil sıradan veya çok sıradanlar ama okan onlara değer veriyor bu da onun demokratik olduğunu gösteriyor, kadınlara verdiği değeri de unutmamak lazım (her ne kadar ben değer veriyorum edalarındaki insanlara güvenmek zor olsa da) ben inanmakta hiç zorlanmadım çünkü çok düşünüp ve hissetmeyen bir insan bu kadar güzel anlatamaz ve tanıyamaz kadınları, bu adam yakışıklı olmadığı kadar karizmatik! Sesinden midir? Bakışı mı? Haylaz mimikleri mi?, peki bu adamı neyle tanıdık? E sunduğu komedi programlarıyla her ne kadar gülmekten çok ilginç şeyler öğrenmeye ve onun bakışla görüşüyle de medya arkasını veya olayları diüşünmek için takip etsem de komik ve tiz bir beyne sahip olduğunu herkes biliyor.. Aslında bu kadar şeyi söyledim ama hepsi birbirleriyle çok bağlantılı şimdi bir de alçakgönüllü diyeceğim ama gerek kalmadı söylemeye.

   Bu sevgiyi özellikle okana karşı beslememin sebebi sadece okan değil, kendi duygularım. Yani bir filmi, şeyi, insanı, ele alayım.. Acayip soğuk, sert ve itici herhangi bir şey sonra gizlice veya dayanamayarak yumuşayınca, ve böyle kişiliğe/özelliğe sahip olduğunu görünce mesela filmde diyelim ben başlıyorum hüngür hüngür ağlamaya (ota boka ağlamam) ee haliyle okan bunun canlı örneği. Demek ki ben bu kişiliği seviyormuşum.

   Neden işlerimin arasında kalkıp Okanı anlatıyorum? Son günlerde Youtube'dan hep izliyorum videolarını (medya arkası, konuklarla komik diyalogları) e bugün kendimi röportajında falan buldum Hülya avşar ile (o da ayrı bir kişilik, aynen dobra dobra ama duygusal yanı pek yok ama o da düzgün bir insan olduğundan aksini gösteriyor), e haliyle özel hayattaki düşüncelerini de çok sevdim, öğretmen olsa ondan çok şey öğrenirdim.. Mesela ne dedi bir videoda? "Sanatçılar kendileriyle hep kavga ederler" sanatçı dediği işte duygu yüklü, ve bu duyguları müziğe veya resime yansıtanlar. Benim de psikoloğum bunu demişti! Şiddetle inanıyorum bu lafa, bir sanat ortaya çıkarırken kendimizi çok hırpalıyor veya kendimizi hırpalarken sanat ortaya çıkıyor (ayrılmaz ikili)

Not: ben bugün tekrar emin oldum psikolog olmak isteyeceğime (psikyatristin de paraları ceplere zarar)

Eğer bu yazımı okana dokunmuş, hissetmiş, yakından görmüş biri okuyorsa o şans bana da gelsin diyorum, eğer kendisi de denk gelmişse artık hayatım anlam kazanır demektir,

4 Eylül 2015 Cuma

Benim adim AYLAN KURDI

benim adım aylan.

2 yaşındaydım henüz, aslında şu kısacık ömrümü yıllarla değil günlerle ifade etmeliyim, 720 gün…

720 gün önce doğdum, sebebini bilmediğim, hiçbir zaman bilemeyeceğim ve bilmek istemediğim bir savaşın ortasında.

cansız bedenim bodrum sahiline vurduğunda, sanki masum masum uyuyormuşçasına uzandığım bodrum sahillerinde gördünüz beni.

hani ayaklarımdaki küçücük pabuçlarımın bile durduğu o görüntüde.

hani o geceliğine 500 lira verip çocuklarınıza bol bol animasyonlu, eğlenceli günleri yaşattığınız 5 yıldızlı otellerin olduğu bodrum.

ben hiç kumsallarda oynayamadım biliyor musunuz? kumdan kaleler yapamadım, annem pipimi açıp denize sokamadı beni, ayaklarımdaki kumu yıkayamadı.

yaşıtlarım elinde dondurma ile cici cici mama sandalyelerinin üzerinde şımarıklık yapıyormuş annesine babasına o otellerde.

ben hiç dondurma yiyemedim biliyor musunuz, hiç şımarıklık yapamadım anneme babama.

bazılarınız bana “bebek” derken bazılarınız “çocuk” diyor, ben de bilmiyorum aslında ne olduğumu, ama ne olmadığımı çok iyi biliyorum. ikisi de değilim. çünkü benim kısacık 720 günlük hayatım korku, acı, açlık, gözyaşı ve büyüklerimin ölüm dediği şeyle geçti.

sahi nedir ölüm biliyor musunuz? ben bilmiyorum, herhalde ciğerlerime ege denizinin bol tuzlu suyu dolarken hissettiğim yanma hissidir ölüm.

dün oyun oynadığım arkadaşım; bugün evinin altında kaldığında diyorlardı “öldü” diye ama ben anlamıyordum.
nasıl anlayayım ki, ben daha 720 günlüğüm.

yaşıtlarımın popoları pişik yapmasın diye en pahalı bezlerle bezlenirken, çeşit çeşit pahalı kremler sürülürken popolarına, benim pişik olacak kadar hiç karnım doymadı ki…

annem hiç sallayamadı beni parkta salıncakta.

parkımız olmadı ki hiç, hepsi bomba dedikleri şeyle yıkılmıştı.

sizin anneniz size bir şeyin arkasına geçip “cööö” yaparmış sizi güldürmek için, benim annem üstümüzde uçan ve çok gürültü çıkaran uçak dedikleri şey geçtiği anda yatağımızın altına sokuyordu beni.

yatak dediysem öyle allı pullu bişey değil, iki demir parçası bir kumaş parçası.

hiç yumuşak yatağım olmadı benim biliyor musunuz, yatağım bile olmadı.

hani etrafı güzel güzel oyuncaklarla dolu beşikler var ya.

bebek telsizi olmadı yanımda, gazım olduğu için ağladığımda annemin koşarak yanıma gelmesini sağlayacak.

doğum günü partisi de yapılmadı bana hiç, sahi ben ne zaman doğmuştum ki?

doğduğum odanın kapısına “hoş geldin bebek” yazılmamıştı. doğduğum için annemi babamı ziyarete gelenlere çikolata dağıtılamamıştı.

sünnetim de olmayacak artık, “işte şimdi gerçek erkek oldun” diyemeyecekler bana.

cici cici kıyafetlerle gezdiremeyecekler beni.

elini öptüğüm büyüklerimden harçlık alamayacağım.

benim adım aylan.

720 günlük ömrüme neler sığdı bir bilseniz.

büyüklerimin umuda yolculuk dediği bir bot üzerinde sona erdi hayatım.

ömrüm çok kısa belki ama yaşadıklarım size bile ağır gelecek kadar büyük.

hani siz çocuklarınıza sorarsınız ya, “beni ne kadar seviyorsun” diye, cevap olarak da eller açılarak “bu kadaaaaar” denir.

işte ondan daha çok benim yaşadıklarım.

siz bakmayın öyle mışıl mışıl uyuyor gibi yüzükoyun yattığıma bodrum sahillerinde.

öldüm ben öldüm.

annem babam tutamadı ellerimden ciğerlerime su dolarken.

yapayalnız öldüm, çırpınarak.

kolumda kolluk, belimde simit yoktu ölürken.

simsiyah bir su içinde bitti kısacık ömrüm.

sizi bilmem ama ben şimdi cennetteyim.

hem burda ne kadar da çok arkadaşım varmış…

hepsi de doğduğum yerden, hepsi de aynı durumdaymış.

yarın birgün gelirseniz yanıma, görüşürüz belki cennette.

kumdan kaleleri burda yaparız, dondurmayı burda damlatırız üstümüze birlikte.

hem burda istediğin herşey varmış, “ölüm” ise yokmuş…

benim adım aylan.



Free Blog Templates